PİR-İ TÜRKİSTAN HOCA AHMED YESEVİ VE SERÇEŞME HÜNKAR HACI BEKTAŞ VELİ

Sosyal Medyada Bizi Paylaşın

İslam’ın ulu sancağını, kainatın rabbi, alemlerin yaratıcısı yüce Hakk’ı, rasullerin sonuncusu,  iki cihanın güneşi, adı da güzel kendi de güzel,  Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)’yı hak kelam, son yüce kitap Kuran-ı Kerim’in nurunu, sevgili peygamberimizin temiz ve pak soyu olan Ehl-i Beyt’i ve de İslam’ın insan sevgisi ve hoşgörü temelli kadim yorumu ve ekolü olan tasavvufu Türk kavimlerinin yurdu olan Orta Asya da güneşin batmadığı ülke anlamına gelen Asya kıtasının batıya açılan doğal kapısı Horasan’da temellendiren, var eden, inşa eden; zattır, uludur Hoca Ahmed Yesevi. Binlerce yıllık medeniyet merkezi olan uçsuz, bucaksız bozkır Türkistan’da boylara, kavimlere, aşiretlere, obalara ve oymaklara Yüce Allah’ın adını ve Hak katında tek din olan İslam’ın tebliğini yapan pirdir, mürşittir, rehberdir Hoca Ahmed Yesevi.

Bu nedenle Horasanlı canların gönlüne mihman olmuş, dilinde aşk olmuş Pir-i Türkistan’dır Hoca Ahmed Yesevi.  Pir-i Türkistan’la tanımıştır Asyalı Türkmenler, Hz. Allah’ın ulu yolunu. Asıl adı tam haliyle; Ahmed bin İbrahim bin Yesevi olan Hoca Ahmed Yesevi,  Türk-İslam tasavvufunun kurucusu, aynı zamanda tarihte bilinen ilk Türk mutasavvıfıdır.

Adına namzet temsil ettiği tasavvuf öğretisi, Yesevilik olarak bilinmiş, Hacı Bektaş Veli üzerinden Alevi-Bektaşi inancına, Horasan’dan Balkanlar’a kadar uzanan coğrafyada geniş bir İslam kitlesine; söylediği hikmetlerle,  kurduğu erkânla, yaşadığı dergâhla ve de yetiştirdiği dervişlerle ulaşmış, milletleri, kültürleri, ülkeleri ve kıtaları aşan adeta dünya içindeki dünya Avrasya’nın manevi mimarı, ocağının ulusu, başı olmuştur.

Nesli, yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de, Ahzab Suresi 33. ayetinde aşikâr, benzeri onlarca ayetlerde ise dolaylı şekilde yüceltilen ve iltifat edilen Ehl-i Beyt’e çıkmaktadır. Nesl-i Ali evladı olup Sayran’da doğmuş, mürşidi Yusuf-el Hemedani’den eğitim almış, tasavvuftaki yol rehberi Arslan Baba’dan irşad olmuştur.

Kendinden yüzyıllar sonra Divan-ı Hikmet adıyla derlenen söylediği tasavvuf hikmetleri aracılığıyla Türk topluluklarına ana dilleri olan Türkçe’de; sade ve yalın içerikte İslam’ın temel kaidelerini tebliğ etmiş ve öğretmiştir.

Hoca Ahmed Yesevi sadece Türkistan coğrafyasındaki topluluklar üzerine değil, göçlerle batı istikametinde, başta Anadolu olmak üzere, farklı ülkelere yerleşen Türkmen toplulukları üzerinde de manevi ve inançsal manada büyük tesirde bulunmuştur. Tesirde bulunduğu toplulukların başında Alevi-Bektaşi kitle gelmekte olup Anadolu ve Balkanlar’da milyonlara varan erenlerin inanç pirliğini yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir. Nitekim 13. yüzyılda Anadolu’da Alevi-Bektaşi inancının piri, serçeşmesi ve hünkarı olan Hacı Bektaş Veli de Hoca Ahmed Yesevi Dergahı’nın öğrencisi olup Ahmed Yesevi’nin öğrencisi Lokman Perende’den eğitim ve himmet almıştır. Bu nedenle yüzlerce yıl boyunca Alevi-Bektaşi kitle pirimiz üstadımız Hacı Bektaş Veli derken diğer taraftan pirlerin piri Hoca Ahmed Yesevi’yi de Hz. Türkistan sıfatıyla gönüllerinde ve dillerinde anmıştır. Hacı Bektaş Veli aslen Horasan Nişaburlu olup  seyyid soyundan gelip, nesebi İmam Musa-i Kazım’a dayanmaktadır. Hacı Bektaş Veli; Ahmed Yesevi Tekkesi’nde kendisine söylenen: “Var seni Rum’a saldık, Sulucakaraöyük’ü sana yurt verdik, Rum Abdallarına  seni baş yaptık, Rum’da gerçekler, dervişler ve erenler çoktur, artık hiçbir yerde eğlenme, hemen yürü’’ telkinle binlerce kilometrelik yolu yıllar içinde aşarak, Horasan’dan Anadolu’ya gelmiştir. Horasan’dan hareket eden Hacı Bektaş Veli sırasıyla Meşed, Necef, Kerbela, Hicaz, Kudüs, Halep gibi önemli İslam merkezlerini ziyaret etmiş nihayetinde Küçük Asya olarak bilinen  Anadolu toprağına ayak basmıştır. Sırasıyla Sivas, Kayseri yörelerinden sonra yedi haneli bir Çepni Türkmen köyü olan Sulucakarahöyük’e yerleşerek burada dergahını uyandırmıştır.

  1. yüzyılın siyasi, askeri, iktisadi ve kültürel koşullarında Anadolu tam bir karmaşa ve çözülme içerisindedir. İsyanlar, işgaller medeniyetler beşiği Anadolu’da karanlıklarla bürülü bir çaresizlik yaratmıştır. İşte Güneşin Ülkesi Horasan’dan binlerce kilometre ötedeki Anadolu’ya canlanma, dirilme, tekrardan toparlanma adına Hoca Ahmed Yesevi Tekkesi’nden Hacı Bektaş Veli ve Horasan erenleri görevlendirilmiştir. Bu misal Alevi-Bektaşi inancında şu şekilde anlatılır; Hoca Ahmed Yesevi Tekkesi’nden Hacı Bektaş Veli’ye Anadolu’yu irşad görevi verilirken dergahın lokmasının kaynatıldığı ocaktaki karakazanın altından yanık bir odun parçası alınmış ve Rum olarak bilinen Anadolu’ya fırlatılmıştır. Dergahtan atılan yanık odun semaları aşmış ve bugünkü Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın avlusuna düşmüştür. Düşen yanık odun avluya dikilmiş Hakk’ın kudretiyle yeşermiş ve dut ağacı olmuştur. Alevi-Bektaşi çevresinde anlatılan bu menkıbede ocak ve karakazanla tarif edilen kamilliğin, Ehl-i Beyt ve 12 İmamlarla temsil edilen ululuğun Türkistan’dan Anadolu’ya taşındığı ve Anadolu’daki pirliğin Hacı Bektaş Veli’ye verildiğidir. Nitekim Hacı Bektaş Veli Anadolu’ya geldiğinde “Derviş kimsin” diye  soranlara kendisini: “Aslım Muhammed soyundan, Türkistan’dan geliyorum; babam İbrahim-al Sani, diye tanınan Seyyid Muhammed’in oğludur, onun babası da İmam Musa-i Kazım’dır. Mürşidim doksandokuz bin Türkistan Pirlerinin ulusu Sultan Hoca  Ahmed Yesevi’dir. Meşrebim, Muhammed Ali’dendir, nasibim Allah’dan’’ diye cevap vermiştir.

Hacı Bektaş Veli okuduğumuz bu soy ve yol kütüğüyle Anadolu’nun dört bir yanını yetiştirdiği dervişlerle irşad etmiş, Akdeniz’den Karadeniz’e, Dersim’den Ege’ye dervişleriyle ulaşmış İslam’ın tasavvufi neşesini, Ehl-i Beyt’in ve 12 İmamlar’ın asaletini ve Ahmed Yesevi’nin  erkanını topraklarımızda örgütlemiştir. Yüzyıllar içerisinde Türkistan’dan Ahmed Yesevi Dergahı’ndan çıkan hakikat ve İslam ışığı Balkanlar’a, Orta Avrupa’ya kadar ulaşmıştır. Batı’da Macaristan’da Budapeşte’deki Gül Baba Tekkesi’ne kadar erenlerin ve Hoca Ahmed Yesevi’nin yolu ve erkanı ulaşmıştır. Bu boyutuyla Hoca Ahmed Yesevi düşüncesi Alevi-Bektaşi inancında son derece kalıcı tesirler bırakmış ve canlı şekilde yaşamıştır.

Alevi inancında temel inanç merkezleri olan ocaklar geleneğin dili ile el ele el Hakka şeklinde ifade edilen kurumsal-inançsal yapıyla birbiri ile ilişki içerisindedir. Anadolu ve Balkanlar’daki ocak ve tekkeler kendi aralarındaki bu inançsal yapılanışın çatı noktasına Hacı Bektaş Veli Dergahı’nı almış ve oradan da manevi üst makam olarak Hoca Ahmed Yesevi Dergahı’nı ulu makamları olarak tanımıştır. Dolayısı ile Arnavutluk’taki Bektaşi tekkelerinden, Bulgaristan-Deliorman ve Yunanistan-Batı Trakya’daki Alevi süreklerine, Aradahan-Damal’daki Alevi ocaklarından Batı Anadolu’daki Tahtacı Türkmenleri’ne kadar uzanan geniş coğrafyada bu tarihsel ve inançsal bağlantıyı gözlemlemek mümkündür. Önümüzdeki dönemde bilimsel-akademik çalışmalarla bu perspektifin ortaya konulması tarihimiz ve kültürümüz açısından son derece önem taşımaktadır.

 

Sayfa başına git